top of page

Türk Kültürü'nde Taşlar ve Anlamları

Mihenk “Taş”: Türk Dünyası’nda her şeyin başladığı nokta

 

İslamiyet öncesi Türk Kültürü’nde taşların yerini anlamak, muhtemelen kültürün üzerine inşa edildiği birçok ögeyi anlamak adına önemli bir adım atılmasını sağlayacaktır. Zira yüzlerce yıla yayılmış bir kültürü anlamak, onun günlük hayat, bürokrasi, askeri sistem, inanç hayatı gibi farklı noktalarına nüfuz etmiş olabilecek ögeleri anlamakla daha da mümkün olur. Peki ama Türk Kültürü’nü incelemeye kalktığımızda, onun içine bu denli sinmiş olabilecek, hayatında bu denli geniş yer işgal etmiş olabilecek ve farklı işlevleriyle, farklı var olma halleriyle Türk Kültürü’nün inşasında en önde yer alabilecek şeyleri düşündüğümüzde nereden başlayabiliriz? Bulunabiliriliği, ulaşımın kolaylığı, maliyeti, işlenebilirliği düşünüldüğünde şüphesiz ki ilk inceleme konusu olacak malzemenin “taş” olması ve Türk Kültürü’nü incelerken bir “taş” metaforu üzerinden yola çıkmak bize şaşırtıcı gelmeyecektir.

 

Kitabe: Anan, duyuran, mesaj ileten, düzene çağıtan “taş”

 

Taşların Türk Kültürü’ndeki yerini anlamaya çalışırken şüphesiz ki ilk bakılması gereken yer Eski Türk Yazıtları’dır. Çoğunlukla müteveffanın adını yaşatmak, onu onurlandırmak, onun hakkında bilgi paylaşımı yapmak için dikilmiş bu yazıtların tarihsel ve edebi değerleri olduğunu da görmekteyiz. Satırların nizami yazılışları, yer yer resimlerin betimleme değeriyle kullanılışları, tamgaların üzerlerine işlenmiş olması gibi birçok özellikle birlikte, kitabe amacıyla kullanılmış olan bu taşların okuyucunun ilgisini çekebilecek merkezlerde, görünür noktalarda dikilmiş olması, Türklerin hayatında “taşın” ilk işlevini net bir şekilde gerçekleştirmesini sağlamıştır. Bu ilk işlevin yeri geldiğinde müteveffanın ismini duyuran, yeri geldiğinde Türk Kültürü’nü duyuran, zaman zaman tarihsel öğüt verici olarak kullanılan “kitabe olarak taş” olduğunu görmekteyiz. Birden çok örneği incelenebilecek “kitabe olarak taş” mefhumunu detaylarıyla anlatan en kapsamlı kaynaklardan birini, Prof Dr Erhan Aydın’ın (2017) kitabını incelersek, “kitabe olarak taş”ın bu paragrafta sayılan her fonksiyonu yerine getirdiğini görürüz. Farklı şekilleri, yerleri, farklı hazırlanış ve sunumları, desenleri, görsel üslubun farklı kanallarla kullanımıyla kitabelerin Türk tarihinde “taş”ın kullanımına dair verdiği örneklerini merak edenler Rysbek Alimov’un (2014) çalışması zevkle inceleyebilirler.

 

Heykel: Özleneni temsil eden, yerine beden veren, devamlılık sağlayan olarak “taş”

 

“Taş”ın Türk Dünyası’ndaki kültürel serüvenine devam ettiğimizde karşılaştığımız en yakın diğer işlev, taşın kurganları, mezar bölgelerini temsil ettiği, mütevefanın hikayesini anlatmak ve duyurmak dışında, bizatihi mütevaffayı temsil amacıyla dikildiği ve heykelleştirildiği kısma geliriz. Vefat eden kişinin toplumdaki yerine göre işçiliğinin detayları ve bu heykellere verilen emek değişmekle birlikte, birçok örnekte erkekler için olduğu kadar kadınlar için de heykellerin dikilmiş olduğunu görüyoruz.Çoğunlukla tam bir insan profilinde veya mümkün olduğunca tam bir insan profiline yakın olacak şekilde dikilen bu heykellerin, direk olarak müteveffayı temsil ettiği düşünülmektedir (Tsogtbaatar, 2000). Bugünkü Türk heykel sanatının aslında dokuz bin yıl öncesine dayanan köklü geçmişinin  (Uzun, 2012) de kozmik-kutsal atıflarla bu heykellerin yapılmasıyla başladığını bilmek, “taş”ın Türk tarihinde uzay-zamansal bir bütünlük, ortak ve süregelen bir bilinçdışı varlığı olduğunu da ayrıca gösterir diyebiliriz.

 

Balbal: Bir kurban ve kefaret sembolü olarak, kurtarıcı olması beklenen “taş”

Erhan Aydın (2022) önemli bir noktaya dikkat çekerek kurgan bölgelerindeki heykeller ile balbalların muhtemelen farklı anlamlar taşıdığını ve ilk dikiliş şekillerinin de farklı olduğuna değinir. Her ikisi de belirli, dayanıklı ve gösterişli taşların yontulması, muhtemelen insan figürü haline getirilmesi yoluyla dikilen bu taşlar arasındaki farkın dikiliş şekli olması muhtemeldir. Aydın (2022, s 383-384) heykellerin müteveffanın simgesel devamlılığı rolünü üstlendiğini, balbalların ise muhtemelen bir kurban ayininde, kurban edilenin simgesel uzantısı olarak dikildiğini açıklar. Çoğunlukla kurban edilen, herhangi bir illetten kurtarılmak istenen kişi yerine öldürülen, yahut toplumun-devletin kurtarılması adına kozmik bir şekilde, topluma-devlete gelecek zararı önlemek için kurban edilendir. Balballar da bu kurban işleminin gerçekleştiğine bir kanıt olarak dikilebilmektedirler ve balbalların bu işlevindeki hatırlatıcılığın, heykellerin işlevindeki hatırlatıcılıktan farklı olduğu nettir.

 

Estetik-Kozmik diğer anlamlarda “taşlar”

 

Bununla birlikte taşın İslamiyet Öncesi Türk Toplumları’nda sadece mezarların yerini işaret etmek, saygıya çağırmak, müteveffanın varlığını simgesel olarak devam ettiren bir görev üstlenmediğini, aynı zamanda muhtemel “sanatsal” anlamlar da barındırdığını görebiliriz. Heykelciklerin, açık ve somut işlevsel amaçlar dışında, estetik amaçlarla da dikildiğini “Geyikli taş” gibi -kurgan yerleri hariç yerlerde dikilmiş olan taş örneklerden de görüyoruz. Bilinen herhangi bir faydacı anlamı olmasın dışında, muhteme kutsal anlamları da zaten bünyesinde barındıran bu estetik taşların varlığı, halen Türk Dünyası’nda taşın rolüne dair birçok önemli hususu anlamadığımızı bize göstermektedir (İskenderzade, 2010)..

 

 

Ocak taşı: Otağ merkezi, canlılık özü, aile ve toplum damarı olarak “taş”

 

Sosyolojik değeri, ölüm ve yaşam sürekliliğine dair temsilleri sağlamaktaki görevi dışında taşın kullanım alanının günlük hayatın içerisinde, son derece pragmatik sebeplerle genişlediği de nettir. Zamanın Türk toplumunda her ne kadar ev, hane, kurulan otağlar içinde olursa olsun, ”taş” anlaşıldığı üzere hanenin her zaman en önemli parçası olmuştur (Davletov, 2021, s. 140-143). Bugünkü koşullarda beton-taş evlerin kurulduğu düzenin aksine farklı, çoğu doğal malzemeden kurulan çadırların, otağların içinde, “otağ” kavramının ortaya çıkmasına sebep olabilecek kadar etki eden ana malzemenin yine de “taş” olduğunu görmekteyiz (Toraman, 2022). Hanenin sıcaklığının oluştuğu, sadece manevi değil fiziksel olarak da otağı kişi ve aile için bir yaşam alanı haline getiren “ateş” in yakılmasını, dönemin koşullarına uygun olarak yemeğin pişirilmesini sağlayan, otağı ve ateşi birbirinden güvenle ayıran, ateşin kendi üstünde aynı güvenle yükselmesini sağlayan baş malzeme şüphesiz ki bu koşullarda “taş”tır. Fiziksel özellikleri, ısıya dayanıklılığı, yanmaması, yangın oluşumunu engellemesi, hatta farklı kullanımlarında bir nevi “arındırıcı”, “ısıtıcı” görevi görmesi, İslam Öncesi Türk Toplumları’nda “taş”ın hanenin ilk ve en baş kurucusu atfını elde ettiği anlamına gelir. 

 

Ocakların yanması, ocakların sönmemesi, ocağın kıymeti üzerine söylenen diğer tüm sözlerin varlığı ışığında anlaşılabilir ki “taş”, bir küçük mutfak-mutfak aleti denemesi değil aynı zamanda sözel kültürün oluşmasında da öncülük yapmış bir mefhum halindedir.

 

Kutsala gebe taş: Ateşi doğuran, kapıları açan “taş”

 

Taşın Türk tarih sahnesindeki yeri, yaşamsal olanın devamlılığından manevi olana doğru evrildiğinde de değişmez. Kaçınılmaz olarak kutsal sayılan ateşin sadece korunmasına değil, aynı zamanda ortaya çıkışına da kendisi sebebiyet vermektedir. Buna verilebilecek en iyi örnek iki taşın birbirine vurulması yoluyla ateşin ortaya çıkışını açıklayan kozmik Türk anlatılarıdır (Gülyüz, 2019). Henüz hayatın bu denli oratada olmadığı eski, soğuk ve ilkel zamanlara ithaf edilen bu anlatılarda “iki taşın birbirine” veya “bir taşın bir semir çubuğa vurması” suretiyle “ilk ateşin ortaya çıkışı” açıklanmaktadır.  Üşütmeyen, koruyan, merkez ocakları yakan, merkez ocakları üstünde tutan, kutsal alevin sıçramasını da engelleyen, tüten ocaklarda ailenin devamlılığını sağlayan, toplumun devamlılığını sağlayan taş, bu kutsal anlatılarla birlikte aslında yeryüzü hayatı ve diğer hayatlar (yer altı yahut gökyüzü hayatı) arasında da açık bir kapı işlevi gören “ateş”in ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Taş ilk gücüyle ateşi oluşturacak, kutsal ateşe atılan yiyecekler veya nesneler yeri geldiğinde bir kurban olarak kabul edilip yeryüzü hayatının düzenle süremesin sağlayacak, yada artık yeryüzünde olmayan atalara gönderilen hediyelere araç olan ateş kapısının oluşturucusu görevini görecektir.

 

Mistik perde: Büyü malzemesi, kam aleti, düzen bozucu ve kurucu olan “taş”

 

Taşın İslamiyet öncesi Türk Toplumları’ndaki bir diğer fonksiyonuysa çeşitli sebeplerle gerçekleştirilen “büyü” ayinlerinde kamların kullandığı ana malzemelerden biri olmasıdır. Bazen hastaları iyileştirmek, bazen düşmanların saldırısını engellemek, bazen iyi bazen de muhtemelen kötü amaçlarla yapılan büyü ayinlerinde kamların taşları farklı şekillerde, farklı amaçlarla kullandıkları bilinmektedir. Örneğin kutsal olduğu düşünülen şekillerin taşların üzerine yazılması, bu taşların yine kutsanmak istenen mekanlara bırakılması, otağ içi veya dışı yerlerde bir kam malzemesi olarak bu taşların kozmik güçlerine güvenilmesi sıklıkla karşılaşılan bir durum olmuştur (Hoştaş, 2022). 

 

Yine kozmik-büyüsel işlevlerin başında. Özellikle Türk Kültürü’ne has olmasıyla bilinen “Yada” taşı ve bu taş ile kamların gerçekleştirdikleri ayinler sonucunda yağmur yağmasını sağlamaları, hatta fırtına, kasırga çıkmasına yola açtıklarına dair inançların olduğu görülmektedir. Tarımsal ihtiyaçlar kadar askeri amaçlarla da “Yada taşının” kullanıldığı, bu ilme sahip kamların Türk topraklarının refahını devam ettirmek için gerçekleşen ritüellerde “taşın ana unsur” olduğu bilinmektedir (Alptekin, 2014).

 

Mistik işlevselliklerine inanıldığı için önemli hale gelen bir diğer taş kullanımı ise günümüzde dahid eva eden “nazar” inancına karşı kullanılan “nazar boncuğu” yapımındaki taştır. Her ne kadar günüüzde nazar boncuğu yapımında daha farklı malzemeler kullanılıyor olsa da eski Türkler’de nazar boncuğu benzeri, kötü enerjiyi defetmek amaçlı taşların kullanımının yaygın olduğu bilinmektedir. Akik taşı başta olmak üzere belirli taşlara atfedilen bu koruyucu anlamların taşın Türk Kültürü’ndeki yerini daha da yaygınlaştırdığı nettir (Çiçekler, 2019).

 

Son Söz:

 

Bu yazı,aslında bir başlangıç sayılabilir. Günümüz Türk Kültürü’nde taşın nasıl kullanıldığına dair yapılabilecek gözlemler, taşa atfedilen anlamların, taşın işlevselliği dışında bizim arzularımızın da ona nasıl  yansıdığını gösterecektir. 

 

Nihayetinde gün ve gece kavramlarına, “kun” ve “tun” kelimelerine ses verirken güneş ve ay gibi ışık veren iki büyük kaynağı, yeryüzünde yaşarken kutsal gördüğü yeri ve ayı, esasında ana dilini nerdeyse taştan, taşın özelliklerinden evrilten bir toplum olarak Türk toplumunu kültürel ve dilbilimsel çalışmaları birbirine bağlayarak anlamak gereklidir. Bundan sonraki gözlemlerin daha özele inmesi, Türk Kültürü’nü daha ayrıntılı incelememiz gerekmektedir.

Ekleme:

Kadim Türk Kültürü'ne psikanalitik varoluşçu bakış açısıyla bakmak ve kültürel zenginliği, kültürün toplumu, toplumun kültürü nasıl beslediğini anlamak önemlidir. Taşlar, sembolik olarak çok fazla anlam atfedilmiş metalardandır ve Orta Asya'dan Anadolu'ya süreklilik kapsamında düşünüldüğünde bugün Türkiye coğrafyası başta olmak üzere diğer birçok Türk ilinde bu sosyo-kültürel bağın nasıl devam ettiği görülmektedir. Konuyla ilgili bir giriş okuması olabilecek bu yazı, derin analitik çalışmalarla genişletilmelidir.

Kültürel sürekliliğin gerekli önemi görmesi dışında, yeniden anlamlandırılması ve şekillendirilmesi gereken parçaların daha etkin, daha otantik bir bakışla değerlendirilmesi gerekmektedir.

Kültürün içinde kaybolmak mı? Kültürü öğrenip, fark edip, yeni kendi seçimlerini yapmak mı?

Bu zaman ve toplumun işidir.

 

 

Kaynakça:

 

Alimov, R. (2014). Tanrı Dağı Yazıtları: Eski Türk runik yazıtları üstüne bir inceleme.  Kömen Yayıncılık.

Alptekin, A. B. (2014). Türk masal ve halk hikayelerinde iki taş: Binek taşı ve Şamşırak taşı. Türk Dünyası Dil ve Edebiyatı Dergisi. 33:35-38.

Aydın, E. (2017). Orhun Yazıtları: Köl Tegin, Bilge Kağan, Tonyukuk, Ongi, Küli Çor. Bilge Kültür Sanat.

Çiçekler, A. N. (2019). Isaac Barrow’un kaleminden Türkler’de batıl inançlar, hurafeler, halk inançları. Dil ve Edebiyat Araştırmaları. 201: 165-188.

Davletov, T. B. (2021). Sibirya’dan Anadolu’ya Türk Şamanizminin sosyolojisi.Urzeni Yayınevi.

Gülyüz, B. G. (2019). İslam öncesi Türk kültüründe ateş ve ateşe hükmedenler. Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. 9:17:201-223.

Hoştaş, G. (2022). İslamiyet öncesi Türkler’de büyü algısı. Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi. 7:2:111-131.

İskenderzade, L. A. (2010). Göktürk döemi insan figürlü taş anıtları. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 24:255-269.

Toraman, A. (2022). Türk itolojisinde ateş kültü ve Amasya’daki izleri. Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 11-26

Tsogtbaatar, B. Moğolistan bölgesindeki Eski Türk Anıtları Çalışmaları meseleleri üzerine. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı. 48:367-370.

Uzun, D. (2012). Heykel sanatının Türk Kültürü içindeki yeri ve Yervant Oskan Efendi. Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 1:1:179-291.

bottom of page