İnsan dünü, bugünü, geleceğe dair kaygıları, farkında olduğu kadar henüz farkında olmadığı yanlarıyla bir bütündür. Psikoterapi ve psikolojik danışmanlık, semptomu hızlıca çözmeyi bu nedenlerle her zaman hedefleyemez; zira hayatta hızlı çözümler gerçekçi olmayabilir. İnsanlar semptomlarının neler olduğunu çoğunlukla kendiliğinden fark edebilmektedirler ve kendilerince çözüm yollarına -en azından düşünce bazında- zaten sahiptirler. Bir psikoterapist, danışanlara zaten kendilerinin bildiği ve gördüğü şey dışında bir şeyler göstermeyecekse, onlara başka ne verebilir?
Analitik ve Varoluşçu Psikoterapiler, çoğunlukla semptomlara neden olan kök nedenleri, yaşam şekli, varoluş hali, belirli içsel dinamikler, ilişkisel döngüler, savunma mekanizmaları gibi nedenleri anlamak ve değiştirmek amacındadırlar. Semptomları üreten var oluş biçimleri değişmediği sürece, sadece semptoma saldırıyor olmak bir terapinin ana amacı olamayacaktır.
Bu nedenle gerçek anlamıyla psikoterapi bir yolculuktur; ona gerçekten zaman ayırmak, gönüllü olmak, kendini anlamak, gerçekten daha bütün-anlamlı-dolu ve iyi hissetmek istemek, bu süreç için gereken yolculuğa çıkmayı hedeflemek gerekmektedir.
Analitik ve Varoluşçu Psikoterapiler, insanın karmaşık, genellenemeyen, keşfedilmesi gereken bir yapısının olduğu görüşü üzerine kuruludur. Bu yöntemlerle çalışan danışanlar için dışsal hedefler, "yapılması gerekenler", "ödevler" söz konusu değildir. Analitik ve Varoluşu Psikoterapiler, danışanın özerklik hissiyatını ön plana aldığından, terapist dahi olsa dışarıdan bir kişinin belirli hedefler koymasının uygun olmadığı inancına dayanır. Bunun yerine durumları, koşulları, danışanın fark etmeden de olsa nerelerde ve hangi koşullarda zorlandığını konuşabilmek, danışanı kendi hürriyeti içinde desteklemek hedefindedirler.