top of page

 DEPRESYONU ANLAMAK

    Bu yazıyı okuyan insanların az yada çok, kenarından köşesinden geçtiği bir hâlden bahsediyoruz; çok insani bir halden. Amerikan Psikoloji Derneğinin verilerine göre her insanın başına hayatı boyunca en az iki defa gelen bir halden.

    Depresyon, çoğu zaman yavaş yavaş yaşanmaya başlar. Yavaş yavaş insanın üstüne çöken bir örtü, şehre inen bir sis gibidir. Aniden gelmez. Aniden geldiğini sandığımız nokta, bardağın dolup taştığı, "gönüllü körlüğümüzün" ve "aşırı iyimserliğimizin" kırıldığı, artık işe yaramadığı noktadır. Yaşananlar birikir; yaşananları anlamak, kabul etmek, yeni yollar çizmek belki de çok mümkün olmaz. Dışarıdan bakıldığında hemen anlaşılmayan, hatta bazen hiç anlaşılmayan bir hâl olur.

   Giderek daha mutsuz, boş, tatsız, ümitsiz hissetmeye başlar insan. Eğer duyguları ile arasına çok mesafe koymayı âdet edinmişse bu duyguları hissetmeyebilir; hatta bir donukluk, hissizlik hali çöreklenir üstüne. Birşeyler onu heyecanlandırmaz. Donukluk giderek yayılır.

   Çoğu zaman eşlik eden başka işaretler vardır; yorgunluk, uykusuzluk, çok uyumak isteği, uyanmama isteği, rüyada kalmak isteği. İnsanın aklı bir şey almaz, dikkatini toplamakta zorlanır. Genelde bir yerlere sığınma arzusu artar; kucaklanmak, teselli edilmek, sevilmek, onaylanmak ihtiyacını daha fazla hisseder. Ne yazık ki bazen, dünyada kimsenin bu ihtiyaçları karşılamak için yanında olmayacağına da inanır.

    Çoğunlukla süreç, uzman bir ruh sağlığı çalışanına  ulaşınca "isimlendirilir". 

    Gerekli görüldüğü durumlarda psikiyatristler ilaç yardımı önerirler. 

    Depresyon ile ilgili anlaşılması gereken en önemli nokta, hiçbir zaman aniden ortaya çıkmadığı gibi, aniden yok olmayacağıdır. Sizi bu son noktaya getiren durumları, süreçleri, birikmişliği anlamak, konuşmak, olana bitene göz atmak, neyin size iyi gelip neyin gelmediğini görmek önemlidir. Peki ama neden?

    Çünkü insan, sürekli kendini var eden  ve bu var olma hâli içinde dünya ile temas halinde olan bir canlıdır. Üstelik bu temas, yoğun duygusal süreçler içerir. Temas ettiğimiz yer, temas etme şeklimiz, aldığımız, bize verilen, bize nasıl davranıldığı, nasıl hissettirildiği, bizim onlara nasıl davrandığımız, bizim kendimize nasıl davrandığımız, hangi yükleri fazla yüklendiğimiz, hangi hakikatlerden kaçtığımız hep önemlidir.

    Daha onlarca soru vardır, bizi biz yapan süreci anlamak için.

   İşte bu soruların cevaplarını görmek cesaret gerekmektedir. Psikolojik detsek, bu cesareti toplamak, desteklenmek olanları birlikte anlamlandırabileceğimiz birinin varlığında bu yolculuğa çıkmak demektir.  

  Depresyon, bu soruların cevaplarından daha fazla bihaber olamayacağımız, daha fazla önemsemeden yaşayamayacağımız noktadır. Bu soruları sormak ve samimi bir konuşma gerçekleştirmek dışında yapacağımız her şey gelip geçicidir. Bunu, "semptomların geri dönüşünden" ve zamanla anlarız.

  Hayatı yaşama halimiz, seçimlerimiz, önyargılarımız, zihnimizin içindeki sınırlar, suçluluklar, kaygılar, korkular günün sonunda sinir sistemimiz ile yoğun etkileşim halindedirler. Artan veya azalan dopamine ve serotonin seviyelerimiz, daralan veya büyüyen amygdala'mız, az çalışan PFC'miz veya fazla çalışan OFC'imiz; halet-i ruhiyemizle iletişim halindedirler. Neyin neyi tetiklediğinden ziyade, sinir sistemimizin ve yaşama hâlimizin birbirini etkilediğini kabul etmek önemlidir.

  Gerekli tüm nörokimyasal müdahalelerin alanında çalışan uzman hekimler tarafından gerçekleşmesi gerektiği gibi, gerekli psikolojik yardım da alanında eğitim almış kişiler tarafından yapılmalıdır.

Aşağıda, bazı sorulara hızlı ve kısa cevaplar almak isteyenler için mini bir özet bulunmaktadır.

- Depresyonda sinir sistemimize ne olur?

   

   Birçok şey, aynı anda. Üstelik nörolojik çalışmalar ve laboratuvar sonuçları da bir o kadar karmaşıktır. PFC aktivasyonu genel olarak azalır. Serotonin ve dopamine değerleri düşer. Synaptic faaliyetler azalır. Ancak her insanın ayrı bir hayat hikayesi, sinir sistemi ve ayrı sebepleri olduğu gibi depresyonun da nörokimyasal seviyede yaşanışı kişiden kişiye farklılık gösterir. Örneğin serotonin seviyesini ele aldığımızda bile araştırmalar oldukça karmaşık bilgiler vermektedir. Şu an bilindiği kadarıyla  farklı çeşir serotonin reseptörü bulunmakta, bu reseptörlerin sinir sisteminde "presynaptic" veya "postsynaptic" alanlardaki dağılımı bölgesel olarak değişmektedir. 5HT (serotonin) seviyesi depresyonda bazı synaptic alanlarda artarken bazısında azalmakta, bazı 5-HT reseptörleri sinir iletimini yavaşlatmakta bazıları hızlandırmaktadır. Benzer bir şekilde oxytocin seviyesinin de genel olarak düştüğü gözlemlenmekteyse de, beyin-omurilik sıvısındaki oxytıcin miktarları ve çevresel sinir sistemindeki oxytocin miktarları tezatlık göstermektedir. Son gelinen noktada merkezi sinir sisteminde homeostasis sağlamak için gereken dengeyi oluşturan farklı sinir sistemi döngüleri (loops) bulunduğu ve her bir nörokimyasalın oldukça karmaşık şekillerde bu fonksiyonun içinde yer aldığı bilinmektedir. Bir insan içinde dahi karmaşa bu denli yksekken durum kişiden kişiye, bünyeden bünyeye de farklılık göstermektedir. 

   Zaten tam bu nedenle hiçbir zaman, alanında çalışan uzman bir hekime başvurmadan ilaç kullanılmaması gerekmektedir. Bu karmaşık sistem yaşa, aile hikayesine, metabolik duruma, eşlik eden diğer sorunlara bakılarak sadece hekimler tarafından değerlendirilmeli ve gerekli görülürse ilaç yardımı sadece hekim tarafından başlatılmalıdır.

  

- Depresyon hızlı geçer mi?

  Gerekli psikiyatrik ve psikolojik yardımları almaya başladığımızda genellikle depresyon şikayetlerimiz kısa zamanda azalmaya başlar. Ancak bu durum, depresyonun geçtiği anlamına kesinlikle gelmemektedir. İlaçlar ve ilk terapötik müdahaleler yaşanan acıyı azaltsa da tedavi uzun bir süreçtir. Psikiyatrist, düzenli aralıklarla danışanlarını muayene ederek ilaç kullanımının nasıl devam edeceği ile ilgili bilgilendirmede bulunur. 

  Psikoterapide ise durum daha farklıdır: Depresyona sebep olan durumları anlamak ve değiştirmek için, yani o acıya sebep olan bakış açılarını ve yaşama şekillerini değiştirmek için daha uzun zaman ihtiyaç vardır. Şunu itiraf edelim; hepimiz sorunlarımızı hızla çözmek isteriz. Ancak yine hepimiz, zaman zaman hızla çözülemeyecek sorunlara sahibizdir. Hatta hızlı çözümleri arzuluyor olsak da onlardan korkarız. Bu nedenle hayata bakışımızı ve yaşama şeklimizi değiştirmek için zamana karşı yarışmaktan ziyade, yarışacak bir şey olmadığını kabul etmek, ne kadar zamana ihtiyacımız varsa kendimizi anlamak ve kendi içimize sinen değişiklikleri hazır olduğumuz hızda yapmak için o zamanı kullanmak gerekir. Sakin, üstümüze çökmeden, ittirmeden, kovalamadan.

- Depresyon tekrar eder mi?

   Gerekli değişiklikleri yapmazsak evet. Bunu merkezi sinir sistemimizde alev alan kabloların oluşturduğu yangınlar gibi düşünelim. Yangını söndürdük, peki. Sonra? Bu yangın neden çıkıyor, kabloların yapısında, bağlanmasında, kullandığımız enerjide mi bir sorun var? Bu yapı neyi kaldırmıyor? Bütün sorunlar gibi depresyon da görünen kadarıyla kendisine müdahale ettiğimizde, yama yaptığımızda "ilk acısı azalan" bir sorundur. Analitik ve varoluşçu psikoterapi, bütüne bakarak "neden"leri ve "nasıl"ları anlamamızı sağlar. Gerçekçi müdahaleler zaman ve emek alır. Aksini beklemek düş kırıklığına yol açacaktır.

- Depresyon genetik midir?

   Epigenetiktir. Genlerimizde hangi bilgilerin taşındığı tabii ki oldukça önemlidir ancak genlerimiz, içinde bulunduğumuz durumlarla aktive olan veya aktivasyonu duran yapılardır. Depresyona veya diğer sorunlara "genetik" diyerek geçmek, bu genleri aktive eden, çalışır duruma getiren koşulları ve stres kaynakların reddetmek anlamına gelebilir. Epigenetik ise her iki hakikate ışık tutar; depresyon bir etkileşimin ürünüdür. Hayatta diğer birçok şeyde olduğu gibi risk faktörlerini azaltmak ve koruyucu faktörleri arttırmak, bütüncül bir bakış açısıyla mümkündür; gereklidir.

- Depresyon için psikoterapi gerekir mi?

   

   Psikoterapi konusuna "gereken" veya "gerekmeyen" gözüyle bakmanın doğru olmadığını daha önce belirtmiştik. Ama daha net cevap vermek gerekirse, bir yerde fiziksel sorunlar yaşanmaya başlıyorsa orada psikoterapi detseği almanın oldukça önemli hale geldiğini söyleyebiliriz. Bu sadece depresyon ve kaygı bozukluğu gibi psikiyatrik rahatsızlıklarda değil, bedenimizin sinyal verdiği diğer tüm sorunlarda geçerlidir. Beden sağlığı, kandaki nörokimyasal seviyelerimiz, hormonlarımız, yaşama şeklimiz ile ilişkilidir. Evet, nasıl yaşadığımızı konuşmadığımız sürece benzer sorunlar tekrar edecektir.

- Depresyon değil de sanki "biraz depresif hissetmek" mümkün mü?

   Mümkündür. Sakıncası da yoktur; her hâl insan içindir. Freud, bir durumun patoloji olup olmadığının miktarı ile ilgili olduğunu söyler. Biraz titiz olmak sorun değildir. Biraz obsesif olursak muhtemelen kârlı bile olur. Biraz depresif olmk da biraz fazla mutlu olmak gibi hayatın bir parçasıdır.

- Depresyon işe yarar mı?

   Evrimsel psikoloji depresyonun hayatta kalmamızı sağlayan bir adaptasyon olduğundan bahseder. Geceleri uykumuzun gelmesi bizi yüz binlerce yıl önce yırtıcılardan koruyan, mağaralarımıza çekilmemizi sağlayan bir adaptasyondu. Biraz depresif olmak bizi daha gerçekçi kıldığı gibi, çok zor şartlarda ve ağır stres altında depresyon da muhtemelen bizi hayatta tutmayı amaçlayan bir başka adaptasyondur. Daha çok uyumak, daha az enerji harcamak, daha çok yemek yemek bir yerlerde işimize yaramış olabilir. Soru, bugün nasıl hissettiğimiz ve nasıl sonuçları olduğudur. Freud'a yine geri dönersek, ara sıra depresif hissetmek ve depresyonda olmak bile sorun olmayabilir. Sizi sanata yöneltir, düşünme süreçlerinizi açar. Ama acı çoğalıyorsa yardım almamak için hiçbir sebep yoktur. Varoluşçu terapi de tam bu noktada devreye girip şunu söyler: Birinin olması için diğerinin yok olması illa gerekiyor mu? Yine sanatla ilgilenir, şiir yazar, hayatı düşünür isterse insan; b kadar acı çekmeden de bunu yapabilmenin bir yolu olabilir.

- Depresyona karşı dirençli olmak mümkün mü?

 

  Hayat, dirençler geliştirdiğimiz bir yer. Yer çekiminin zıttı yönde uzayan dallar, oksijensiz sularda yaşamak için evrimleşen bakteriler, sıcak ve soğuk sulara dayanması için kalp kapakçıkları farklılaşan hayvanlar. Hayat, acıyı olduğu kadar direnci de mümkün kılan bir yer. İyi haber, ruh sağlığı çalışanları bunun için var. 

bottom of page